22 Ocak 2012 Pazar

Yiğit Değer Bengi - Çift Başlı Kartal

Yiğit Değer Bengi- Çift Başlı Kartal
Artemis Yayınları
Öykü/ Bilim kurgu- Fantazya
Yayın Yılı: 2006
208 sayfa
_______________________________________

Masallar külliyen yalan, mitolojiyse gerçekmiş hissi veren başka bir çeşit yalandır. Sevimli, güzel, yararlı yalanlardır bunlar; bir kızın sevişmeye giderken annesine söylediği bu gece kız arkadaşımda kalacağım yalanı gibi... Fantastik ise, düpedüz doğrudur. Gerçeğin arka planıdır sadece, aynanın sır'sız yüzüdür. Yalan gibi görünmesi ondan. Yiğit Değer Bengi'nin öyküleri ne masalsı, ne mitolojik, ne de fantastik. Daha da ileri gidebiliriz; bu öyküler gerçeğin ta dibi! İster taş devrinde, ister Ortaçağ'ın karanlığında, ister günümüzün pis, isli dünyasında yaşasın, hiç fark etmez. İnsanın gerçekliğe çarptıkça çıkardığı tok sesi duydum bu öykülerde. Sarsılmam ondan. Az buz değil, katlanılmaz derecede tok bir ses bu. Yani her okuyana çalım atacak güçte öyküler bunlar. Çünkü gerçek, bütün gerçekliğiyle gözler önüne serilmiş, mitoloji, masal, fantastik gibi öğeler ise, gerçekleri yola koşmak için kırbaç niyetine kullanılmış... 2000'li yıllar, gerçeğin kan-ter içinde yola koşulduğu, ciddi ciddi kırbaçlandığı yıllar olarak geçecek edebiyat tarihine. Kırbacı elinde tutanlardan biri de Yiğit işte...

Altay Öktem

"Bengi, bizi salt bir hayal gücünün ve sağlam bir tarih bilincinin yaratabildiği zengin bir dünyanın içine duyarlılıkla yerleştiriyor, adeta bağlıyor."
Giovanni Scognamillo

Yazar, soğuk, acımasız ve kaba gerçekliği zamandan azade geçişlerin huzuruyla ılıtıp sunuyor. Kendine özgü bir dil kurma yolculuğu da denebilecek öyküler bunlar. Bir yol. Çift başlı kartal yolu."
Sadık Yemni

Destanlarda ya da fantazya kitaplarında, yerleşmiş bir dil vardır, kimi şeyleri belli şekilde tasvir edersin, ifade edersin. Odysseus, ya da Ulyses şarap rengi denizde yelken açıp İthaka’nın yolunu arar. Kızlar diri göğüslü, kuzguni saçlıdır erkekler de geniş omuzlu ve tunç tenli. Kahramanların belli şeyler yapmaları beklenir, yolun sonuna kadar gidemeyenler benzer acılar çeker. Bu destan dili, bir ölçüde bu edebiyat türünün olmazsa olmaz bir şartıdır sanki. Aşina bir tanımla karşılaşınca, ona denk düşen belli bir kahramanla da karşılaştığımızı anlarız. Okura kolaylık sağlar, yani. Ama yazara kolaylık sağlamaz. Tam tersine, onun ötesine geçemeyen, metnine derinlik kazandırmayan yazarı klişeler tuzağında hapseder. Gene okunur bir metin çıkabilir ortaya ama, akılda kalıcı bir metin çıkmaz.

Yiğit Değer Bengi’nin hikâyelerinden oluşan Çift Başlı Kartal’ın en büyük erdemlerinden biri, bu ortak dili gereğince kullanması ama onun çok ötesine geçmeyi; daha doğrusu derinine inmeyi başarması. Antik Çağlar’dan tutun da Antep Savunması’na, Çanakkale Savaşı’na kadar uzanan geniş bir zaman dilimi içinde, Bengi tarifi en zor kavramlardan birini, kahramanlığı kendine temel almış. Kahramanlığın iki ayrı yönünü: hem arkasını dönüp kaçmak istemeyi hem de ilerleyip başına gelebilecek her şeye yiğitçe boyun eğmeyi anlatıyor. Bazen iki bedende tek bir ruh (ister aynı cinsiyetten ayrılmaz iki arkadaş sıfatıyla olsun, ister farklı cinslerin fazladan cazibesiyle bezenmiş olsun), bazen antik ya da yeni hayallerin eşlik ettiği kahraman, bazen de kahramanlığıyla yalnızlığa mahkûm edilmiş kişi olarak. Ne var ki, ödleklik de aynı şeyi yapabilir, o da insanı yalnızlığa mahkûm edebilir.

Yiğit Değer Bengi’nin yazdığı bir hikâyeyi ilk kez, o İthaki’nin Jules Verne Öykü yarışmasına katıldığında okudum. Ben Fantastik Kurgu bölümünün jürisindeydim, onun hikâyesi benim birincimdi. Ancak jürinin üçüncüsü oldu. “Çift Başlı Kartal”ı, bu kitapta da bulacaksınız. Bu üçleme, son yıllarda okuduğum en yürek yakıcı metinleri oluşturuyor. “Son Kahraman” ise, kahramanlık üzerine yazılmış en iyi hikâyelerden biri. Kargamış’ın kahramanı Muwata’nın çaresizliğini, mecburi kahramanlığını, o tayin edici ânı da unutacağımı sanmıyorum. “Assur ordusu üzerime geldikçe korkum da geçti. İçimi bir soğukluk, bir hissizlik, hatta bir neşe sardı. Ne utancım kaldı, ne korkum, ne de çekincem.” Tıpkı Timo ile Niko’nun kardeşliği, Stephanos ile Karas’ın aşkları, Murşili ile eskiden Luvanda olan Edimnu’nun kolay kolay yıkılmaz dostlukları; Gılgameş ile Enkidu’nunkini hatırlatan “bir”likleri gibi.

Belki de eski çağlara aşkla bağlı olduğum, en ihmal edilmişleri dahil, bütün ören yerlerinde eskiden kalma bir soluk hissettiğim, sesler duyduğum, bizden pek de farklı olmadıkları anlaşılan o insanları gözümün önüne getirebildiğim, geçmişi yeniden yaşamakta zorluk çekmediğim içindir, bilmiyorum. Fantazyanın her türünü sevdiğim halde, destanlar beni hep çok etkilemiştir. Özellikle bize çok daha yakın olan, kemiklerini her zaman daha zengin şekilde donatma imkânına sahip olduğumuz, bu toprakların destanları. Örneğin, Deli Dumrul’un neden geçmişe bırakıldığını anlamam. Bengi, bize aşina tarihleri, masalları, pürüzsüz bir dille anlatıyor. Eski Çağlar konusundaki uzmanlığı ise, antik-modern destanlarını daha da inanılır, trajik kahramanlarını daha yürek burkucu hale getiriyor. Umarız arkası gelir.

Sevin Okyar
_______________________

Röportaj

Frpnet.net






Tarihi ve Fanteziyi birleştiren başarılı bir öykü kitabı. Destanlar, mitoloji, tarihi savaşlar hiç bu kadar değişik bir bakış açısıyla anlatılmamıştır herhalde. Yiğit Değer Bengi, Çift Başlı Kartal adlı öykü kitabında tarihe farklı bir bakış açısı katmış. Tarihin bilmediğimiz fantastik yönleri en iyi şekilde yansıtılmış. Kenan Yarar’ın çizdiği kapakla raflarda dikkat çeken kitap tarihi ve fanteziyi sevenlerin kalbini fethetmeye başladı bile.



Kitapta Çanakkale Savaşından Gılgamış Destanına, Roma İmparatorluğundan Babil Krallığına kadar tarihte büyük bir gezinti yaşıyorsunuz. Mükemmel kapak çizimi zaten ilk bakışta bizi etkilese de kitabı okuyup kapağa bir kez daha baktığınızda çizimin aslında ne kadar da çok şey anlattığını farkediyorsunuz. Kapak aslında kitabın net bir özeti şeklinde olmuş. Sevin Okyay’ın önsözünü yazdığı kitapta tarihin içindeki büyük aşkları, tarihi etkileyen savaşları, günümüze yapılan göndermeleri çok yalın ve etkileyici bir dille bu kitapta okumak mümkün.

Fantezi ve edebiyat dünyasından Yiğit Değer Bengi’yi tanıyanlar çoğunluktadır. Ama biz yine de öetle kendisini tanıtalım. 1977 yılında doğdu. İstanbul Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünü bitirdikten sonra Marmara Üniversitesi Eskiçağ Tarihi üzerine yüksek lisans yapmaya başladı. Xasiork ve İthaki Yayınevlerinin düzenlediği öykü yarışmalarında dereceleri olan yazarın bugüne kadar pek çok dergi ve gazetede yazı ve öyküleri yayınlandı.

Yazar Yiğit Değer Bengi ile kitap üzerine konuştuk. Bakalım bize neler anlattı.



Keri: Merak ettiğim bir durum var. Bilgisayar mühendisliğinden fantezi edebiyata ve özellikle tarihe geçiş nasıl oldu?
Yiğit Değer Bengi: Benim üniversite sınavına girdiğim tarihler tam ekonomik kriz dönemlerine rastlıyor. Meşhur acı reçete dönemlerine. O zamanlar hayallerimizin peşinden gidecek cesareti bulamadık kendimizde. Ben daha küçükken annem tarafından elime tutuşturulan bir Gılgamış Destanı zaten kalbimi bir daha hiç iyileşmeyecek bir tarih, mitoloji ve düşlem aşkıyla doldurmuştu bile. Lise yıllarından başlayarak öyküler yazdım, hatta bazılarını yayınlattım ve sonunda Ferhan Ertürk’le tanıştıktan sonra bu alanda da hayatta kalacak kadar para kazanabileceğimi keşfettim.

K: Profesyonel anlamda edebiyat ve yazarlık ile ilk tanışman nasıl oldu? Ne şekilde başladın yazmaya?
Y: Ortaokul yıllarımdan beri öykü yazıyorum. Ortaokulda çıkarılan okul dergilerinde öykülerim yayımlanıyordu. Üniversitedeyken de 96 yılında Fırat Yaşa’nın çıkardığı “Boş Kare” isimli fanzin dergide adamakıllı ilk öykülerim yayımlandı. Profesyonel anlamda ilk yayımlanan öyküm ise 2001 yılında Xasiork tarafından düzenlenen öykü yarışmasında 1. olan Höyük adlı öykü oldu. Bu öyküyü kitapta da bulabilirsin. İlerleyen yıllarda Varlık, E Dergisi, İmge Öykü, Edebiyat ve Eleştiri gibi dergilerde öykü ve yazılarım çıktı. 2003 yılında İthaki Yayınları tarafından düzenlenen Jules Verne Öykü Ödüller yarışmasında Çift Başlı Kartal öyküsü ile Fantastik Kurgu dalında 3. oldum. 2002 yılından bu yana da çeviri ve editörlük yapmaktayım.

K: Fantastik kurguda ortaçağ tarihi, krallıklar, şövalyelik gibi öğeler çok fazla kullanılıyor. Senin hem eskiçağ tarihi ile fanteziyi birleştirmen ne şekilde oldu?
Y: Eskiçağ benim asıl merakım. Ve Anadolu Eskiçağ kalıntıları bakımından öyle zengin ki. Zaten fantastik kurguda tarihe ve mitolojiye göndermeler yapan yazarları seviyorum. Roger Zelazny, Neil Gaiman, Marion Zimmer Bradley gibi yazarlar bu işi çok iyi yapıyor. Bu tür tarihi ve mitolojik kurgu fikirlerinin çok zengin ama ülkemizde oldukça bakir olduğunu düşünüyorum. Ne zaman fantastik bir öykü yazacak olsam ucu Hitit, Bizans gibi tarihi dönemlere gidiyor.

K: Öykülerin günümüz fantezi edebiyatından biraz uzak, bazılarının tamamen tarihi olmasını neye bağlıyorsun?
Y: Öykünün başka bir dünyada geçmesi ile yaşadığımız dünya üzerinde geçmesi farklı iki ekol. Başka dünyaları kullanıp günümüze göndermeler zaten yapılıyor. Yüzüklerini Efendisi’ndeki gibi. Aynı göndermeler dünyamızda ve şimdiki zamanımızdan yapılsa estetik kaygıdan yoksun kalacak kadar bariz olur. Ben destanları ve tarihi kullanıp günümüze göndermeler yapmayı tercih ediyorum. İnce ince anlatmak uzun sürer ama bu malzeme çok zengin.

K: Yazdığın öykülerin okuduğumuz destanlarda geçenlerden farkı nedir?
Y: Binlerce yıl önce yazılan bir destan ile 20. yüzyılda başımızdan geçen olayları birbirine benzetiyorum öykülerimde. Bu tarz edebiyatın kaynakları ve geleneği tamamen mitolojide yatıyor. Binlerce yıl önce eser veren antik yazarlar da insanı anlatmak için aynı eğreltilemeleri kullanıyorlarmış.

K: Kitabında günümüz fantastik kurgu kitaplarından farklı bir dünya var. Biz fantastik kitaplarda büyücüleri, büyüyü görmeye çok alışmıştık.
Y: Kitabımdaki fantastik öğeler insanı anlatmak yolunda birer araç ve metafor. Kitabımdaki karakterler taş devrinden günümüze kadar ihtirasları, zayıflıkları olan varlıklar. Kahramanlık yaptıklarında çok şey kaybedeceklerini bilen, sıkıya geldiğinde korkuyu iliklerinde hisseden bizim gibi insanlar. Yani süper kahramanlar ya da yüzlerce yıllık kadim büyücüler değil, günümüzde karşılaşabileceğimiz türden kişiler. Hepsi Türkiyeli hemşerilerimiz.

K: Kapakta anlatılmak istenen nedir? Nasıl bir çalışma yaptınız?
Y: Kapağı tamamen Kenan’a (Yarar) bıraktım. O da kitaba ismini veren en beğendiği öyküyü kendi gözünden anlatmış.

K: Öykülerinde hem destansı hem tarihi öğelere hem de klasik edebiyata göndermeler var. Günümüzde bildiğimiz, tanıdığımız ya da çevrenizdeki kişilere göndermeler var mı?
Y: Örneğin Höyük öyküsü Yaşar Kemal ve Nazım Hikmet’e bir saygı duruşudur. Kelebek Akşamı isimli öyküde bahsi geçen karakterler tanıdığım kişiler. (gülüyor)Asında bakarsan başımdan geçen bir aşk hikayesinin başka türlü bir anlatımıdır.

K: Peki Katip isimli öykü?
Y: Nereden anladın? (Kahkaha atıyor) Evet o da tanıdığım ve gözlemlediğim birini anlatıyor.

K: Bu öyküleri yazarken kitap çıkarmak aklında mıydı?
Y: Evet aklımdaydı. Her zaman eskiçağ temalı öykülerimi toplayacağım bir kitap çıkaracağımı biliyordum.

K: Kitapta Türk-İslam düşlem unsurları neden yok?
Y: Zaten bu kitabın meselesi de budur. Bu kitabın bir yan teması da İslamiyet’ten önceki Türkiye tarihinin de bize ait olduğu, bizi biz yapan en önemli şeylerden biri olduğudur. Ama sözü edilen unsurlara da karşı değilim. Yazmakta olduğum romanda bol bol var.

K: Yeni projelerin neler? Mesela yazmakta olduğun romandan bahseder misin?
Y: Aklımda iki roman, bir öykü kitabı daha var. Romanlardan biri tarihi, diğeri günümüz İstanbul’unda geçen fantastik bir roman olacak. Öncelikle İstanbul’da geçen romanım yayımlanacak.

K: İleriki projelerinde de başarını diliyoruz ve çok teşekkür ediyoruz.
Y: Ben de çok teşekkür ederim, Sevgili Kayra. Çok keyifli bir sohbet oldu.

Kayra "Keri" KÜPÇÜ

____________________________________

Yorumlar

ekşisözlük

çift başlı kartal da kısa hikayeleriyle geçmişten bugüne, bugünden geçmişe, gerçekten hayale, hayalden en fena şekilde çarpan gerçeğe getirip götüren bir adam... hep yazması gereken...


fantastik seçki editörü, yazdığı metinlerde arka planda tarihsel kurguyu kullanan genç öykücü.


her an yazması gereken, fantezinin gerçeğe dönüşebileceği bir çizgide zıplayan, sadece türkiyenin değil tüm dünyanın tanımasını istediğim yazar kişi... hayata hep göz kırpan deli dost...


bir uzay üssünde beraber bir ay geçirdiğimiz*, bilgiyi bir silah ve kalkan gibi kullanan bir eski çağ savaşçısı. o kadar anlattığım şeyden sonra aklında bu mu kaldı diyecek ama ördeğin karşısına geçip onu bile dile getirdiğine şahit olduğum insandır.


1977 ankara doğumlu. istanbul ünüversitesi bilgisayar mühendisliği mezunu. marmara üniversitesi eskiçağ tarihi anabilim dalında yüksek lisans yapıyor/yaptı. 2003 yılında ithaki yayınevi'nin düzenlediği fantastik kurgu temalı jules verne kısa öykü yarışmasında dereceye girdi. e dergisi, edebiyat ve eleştiri ve mevsimsiz dergilerinde öyküleri, çeşitli dergilerde yazıları yayımlandı. mercedes lackey ve steven brust'ten çeviriler yaptı.


çok sakallı bir adam bu.
ama çok iyi muhabbet eder.

kahrol diyerek kahreder baştan uyarıyım

_____________________

kayıprıhtım.org

Bu kitap neden okunmalı?
En başta, Türk bir yazarın elinden çıkan bir fantastik eser olduğu için yazara destek amaçlı. Ayrıca, bizim de bu kulvarda okuyucular olarak kendimizi göstermemiz lazım. Yani, sadece yabancı yazarların peşinden giden bir grup özenti gibi durmamalıyız bence. Kendi yazarımız yazdığında bunu da okuyup değerlendirmeliyiz. Beğeniriz ya da beğenmeyiz bu tamamen zevkimize kalmış. Sonuçta, nasıl beğenmezsin gibi bir sorunun gelmesi çok saçma olacaktır.
Ama, gerçek bir fantastik sever, kendi ülkesinin emeğini de tartar kafasında. Bu adamalra destek vermeliyiz bu nedele. Benim düşüncem budur.

Bir de hikaye kitabı olması da güzel bir şey. Belki, konu ilerlerken(bir roman olsa)arada alıştığımız tadı o fantastik havay alamayabilirdik ama, hikayeler olunca her sayfada farklı bir tat ve renkle bizi daha güzel anlara taşıyabilir bu.

Kitabın adı da oldukça ilginç.
________________
Bu eseri okudum. Fikrim şu ki, tanıtım yazısı yorumları biraz şu amerikan kitap sattırma yorumları gibi. Konu seçimleri ve üslup olarak ben pek derinlikli bulduğumu söyleyemeyeceğim eseri. "Yeterli" bir eserdi, fazlası değil. Beklentim yüksekti sanırım.
___________


Höyük adlı öyküsü beni derinden etkilemişti. Tırnaklarımı yiyerek okudum-sinirden- ve sonunda kötü mü olacak iyi mi diye hop oturup hop kalktım. Anadolu topraklarının zengin kültüründe-kültürlerinde- geçen hikayeleri hoştu. Ama Höyük bir başkaydı. Gaziantep'in Fransız işgalinde olduğunu anladığınızda ensenizdeki tüyler diken diken oluyor...

Diğer hikayeler hoş ve eğlenceliydi. Sadece kitabın en başındaki Katip-adını yanlış hatırlamıyorum umarım- hikayesi beni pek sarmadı. Kitap için pek iyi bir başlangıç olmamış ama okumaya devam edince bana hoşça vakit geçirten hikayelerle karşılaştım.

Okunmalı çünkü hem Türk yazarlarımıza destek için hem de kendi topraklarımızın yüzyıllar boyunca yaşamış kültürlerinin hikayeleri için okunmalı.

_________________________

Geçmiş olduğum derslerin kitaplarını bir daha görmemek üzere satmak amacıyla gittiğim sahafın, bana kitapların karşılığında para ödemeyi reddetmesinin hıncıyla "en azından ben de bir iki kitap aliim de öyle gidiyim verdiklerimin karşılığında" diyerek kitap yığınlarını karıştırırken bulmuştum bu kitabı.

Kitap birbirinden bağımsız öykülerden oluşuyor, bu öykülerin hepsi Anadolu'da ya da yakınındaki topraklarda geçiyor. Sümer, Assur, Roma vb... topraklarında/zamanlarında yaşanan, şimdiye kadar okuduğum kitaplardan çok farklı bir "fantastiklik" anlayışı taşıyan öyküler hepsi de.

Anlatım çok hoşuma gitmişti okurken. Anlatılan olayların benim yaşadığım coğrafyada geçiyor olması beni daha da bağlamıştı karakterlere, olaylara. Çünkü genelde ortaçağ avrupası kokan çoğu eserde göremediğim kadar "buralara ait" ve "samimi" her şey.

Fazla övüp beklentilerinizi yükseltmek istemiyorum. Ama yine de çok güzel bir kitap

__________________

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder